DÜNYA GELECEKTE NÜFUSUNU BESLEYEBİLECEK Mİ?

Artan nüfus, olumsuz değişen iklim, daralan tarım arazileri, sınırları zorlayan enerji, gübre, ilaç gibi girdiler karşısında insanoğlu yarınından endişelenmeye başlamıştır. Zaman zaman dünya gıda krizi dile getirilmekte, özellikle sivil toplum örgütlerince yönetici ve politikacılara “acil önlem” çağrıları yapılmaktadır[1]. Dünyada yaşanan aşırı yoksulluk, 2008’de 30 ülkede patlak veren gıda isyanları olayın ciddiyetini ortaya koymakta. Daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığı kendi geleceği için bu konuda en küçük fırsatı değerlendirmeye zorlamaktadır. Kaldı ki 2100 yıllarına gelindiğinde dünya nüfusunun 11,2 milyarı bulacağı beklenmektedir. Peki şu anki üretim olanakları ile yarınların nüfusunu nasıl doyuracağız?

Küresel açlık sınırı altındaki ülkelerin sayısı 2000 yılında 26, 2010 yılında 79 iken ve 2023 yılında 95’ya çıkmış olmasını nasıl yorumlayabiliriz?

Peki dünya tarımsal üretim alanları ne durumda? Önce şu gerçeği tekrarlamakta yarar var: Bir hektar 1950’lı yıllarda 2 kişiyi, 1999’lu yıllarda 4 kişiyi doyururken, 2025’li yıllarda da 5 kişiye gıda sağlamak zorunda. Ayrıca sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacağı bir gerçektir.

Bu durumda var olan tarımsal potansiyelini biyoteknoloji, akıllı tarım teknolojik ekipmanları ve yeni üretim yöntemlerinin kullanılması ile artırabiliriz. Bu bağlamda hassas tarım, görüntü algılama ve fitobiyolojik bilgi, uydu ve hava araçları ile uzaktan algılama, gübre uygulama teknikleri ve kontrolü, bitki koruma algılama ve ilaç uygulama teknikleri, sera bilgi teknolojisi uygulamaları, hassas hayvansal üretim ve balık çiftliklerinde bilgi teknolojileri ve uzayda tarım konularında gelişmeler beklenmektedir. Bu olanaklardan bazıları daha şimdiden sonuçları alınmıştır Örneğin NASA uzayda ilk tarımsal ürün olan patatesi yetiştirmiştir

Ayrıca çiftlik ve ürün yönetim sistemleri, su yönetim ve kontrolünde bilgi teknolojileri, gıda ve hammaddelerin depolanması ve işlenmesi, tarımsal üretim ve pazarlama zincirinde kalite, tedarik, israf sorunları, internet kullanımı, uzaktan hizmet ve bakım, E-destek, blockchain ve diğer bilgi teknolojileri konularındaki gelişmelerden yararlanarak tarımsal üretimde bir artış öngörülebilir. Bu seçeneklerin birçoğu şimdiden devreye girmiştir. Örneğin tarımsal üründe israfın önene geçme konusunda blockchain uygulaması ülkemiz tarımında kullanılmaya başlanmıştır[2].

Bu aşamada önce tarımsal üretimin sürdürebilirliği konusunda agronomik yaklaşımlara rastlıyoruz: Örneğin bazı ülkelerin üretim modellerini değiştirmesi (Arabistan’ın 2016 yılında su tasarrufu amaçlı olarak buğday tarımına son vermesi); Fransız bağcıların bağ tesislerini Birleşik Krallık’a kaydırmaları (üretimlere yeni alanlar yaratmak), anıza ekim, ikinci ürün (Çin’de çeltikte yılda dört ürün bile alınabilmektedir), çift biçim, topraksız tarım, dikey tarım, şehirde çatı ya da depo-bodrum tarımı, permakültür gibi)

Klasik bitki ıslahından yararlanarak yabancı döllenen ürünlerde verim artışını sağlayan hibrit tekniği Çin’de kendine döllenen bir ürün çeltikte uygulanmış ve bu ülke çeltik ekim alanlarının %56’sına hibrit çeltik ekerek pirinç ithalatçısı olmaktan kurtulmuştur[3]. Aynı yöntemin buğdayda da uygulanması dünya buğday üretiminin artırılmasını sağlayabilecektir.

Devletler ve üst çatı örgütlerinin zaman kaybetmeden gıda güvenirliliğini sağlamak için, yeni teknolojiler ve teknikler geliştirmek için araştırma ve geliştirmeler planlayıp uygulamaya geçirmeliler. Öncelikle bitki ve hayvan ıslahına önem verilmelidir. Genetik mühendislik ve biyoteknolojiden de yararlanarak, kurağa, sıcağa, hastalıklara ve zararlılara dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesine çoktan başlanılmış olması sevindiricidir. Özellikle “CRISPR-Cas9” [4] gibi yöntemlerde, hedeflenen genin, işlem aşamasında uygulanan geçici DNA kesici enzimler yardımı ile susturulması, etkisinin artırılıp azaltılması, mikro-mutasyona tabi tutulması ile kısa zamanda yeni genotiplerin elde edilmesine birçok ülkede başlanmıştır.

Metan konusundaki katkıları nedeniyle küresel ısınmada hayvansal üretimin rolü bilinmektedir. Gerek bu soruna ve gerekse yarının artan protein açığına çare olarak, bitkisel kökenli yapay et ve balık teknolojilerindeki gelişmeler bu bağlamda ümit vericidir. Arazi ve su kullanımı konusunda öne çıkan, iklim değişiminde de sıkça öne sürülen hayvancılığı ve balıkçılığı rahatlatacak bu uygulamalar süt, peynir gibi vs. üretimine de katkı sağlayarak, gelecekte aç kalmayabileceğimizi düşünebiliriz.

Nazimi Açıkgöz


[1] https://www.fsinplatform.org/sites/default/files/resources/files/GRFC2023-compressed.pdf

[2]https://nazimiacikgoz.wordpress.com/2020/12/12/tarimda-blockchain-kullanimi/

[3]https://gazetekoseyazilari.com/blog/2022/11/24/bitki-bazli-baliklar-geliyor/

[4] https://nazimiacikgoz.wordpress.com/2019/03/02/gen-duzenleme-ile-ilk-bitki-soya/ gelecek nesilleri